Şu günlerde çokca merak saldım uzayın derinliğinde ki sonsuzluğa. Çocukca bir ifadeyle kocaman şeyler onlar. Kelime haznem yetmiyo ama ağzım açık izliyorum olan bitenleri. Unutuyorum küçüklüğümü kainatın büyüklüğü karşısında. Aslında bütün mesele de bu değilmi, ne zaman ki şu kainatta nokta bile olmayan insan ezilse problemleri altında, aslında bilse küçüklüğünü acizliğini bir nokta koyar o cümlenin sonuna. Kendimizle ilgilenince sanki karnımızda bir nefis balonu var şiştikçe şişiyo. Ama kendimiz unutup Allah deyince, başkalarının problemlerine çare olmaya çalışınca oksijenli yada oksijensiz bütün solunum yolları tıkanıyor galiba o balonun ve pısıveriyo. Bi elma kurdunu elmayla besleyen Allah, ağlayan bebeğe süt buldurmak için saat kaç olursa olsun anne babasını ona hizmetkar yapan Allah halimizi görüyo. Ama biz ne kadar acizliğimizin farkındayız ve ne kadar itiraf edebiliyoruz galiba burada tıkanıyoruz. Ayakkabınızın bağı kaybolsa önce Allahtan isteyin diyen bir peygamberin ümmetiyiz(sav).
Gerçekten de en aciz varlıklar, elma kurdu ve bebekler gibi, en iyi şeylerle beslenirken; en güçlü aslan, kaplan gibi hayvanlar leşle besleniyor. Dünyaya meydan okuyan nemrut bir topal sinek tarafından öldürülmüş. insan ne kadar güçlü olsa bir mikrop onu alaşağı ediveriyo. Bediüzzaman gibi diyelim o zaman:
‘’Faniyim, fani olanı istemem,
Acizim, aciz olanı istemem,
Ruhumu Rahman'a teslim eyledim gayr istemem,
İsterim, fakat bir Yar-ı Baki isterim,
Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim,
Hiç ender hiçim, fakat umum mevcudatı beraber isterim’’
Ruhumu Rahman'a teslim eyledim gayr istemem,
İsterim, fakat bir Yar-ı Baki isterim,
Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim,
Hiç ender hiçim, fakat umum mevcudatı beraber isterim’’